İçeriğe geç
Anasayfa » Tüm Makaleler » 2863 Sayılı Kanuna Muhalefet Suçu (Madde 65)

2863 Sayılı Kanuna Muhalefet Suçu (Madde 65)

Sit alanı içinde yapılan kaçak yapının belge altına alınması, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çerçevesinde cezaî işlem sürecini başlatır.

Sit Alanında Yapı Yapma Suçu Nedir?

Sit alanı, Türkiye’nin kültürel ve tarihî mirasını korumak adına özel bir hukuk rejimine tabi tutulan bölgelerdir. Bu alanlarda yapılaşma, yalnızca estetik veya tarihî bir hassasiyet değil, aynı zamanda kamu düzenine ilişkin hukuki bir yükümlülüktür. Türkiye’de sit alanlarının ve korunması gereken kültür varlıklarının hukuki statüsü, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile belirlenmiştir. Özellikle bu alanlarda yapılan izinsiz yapılaşmalar, hem imar hukuku hem de ceza hukuku açısından ağır yaptırımlara konu olur. Bu yazıda, 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesi kapsamında sit alanında yapı yapma suçunun hukuki boyutları; sit alanı tanımı, yapı yasağı, ceza sorumluluğu ve Yargıtay kararları ışığında ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.


1. Sit Alanı Kavramı ve Hukuki Niteliği

Sit alanı, tarihî, kültürel, arkeolojik ya da doğal nitelikleri nedeniyle korunması gereken ve Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları tarafından tescil edilen alanları ifade etmektedir. Bu alanlar, niteliklerine göre birinci, ikinci ve üçüncü derece olarak sınıflandırılmakta; her derece için farklı yapılaşma kısıtlamaları ve kuralları uygulanmaktadır. Birinci derece arkeolojik sit alanlarında yapılaşmaya genellikle hiçbir surette izin verilmezken, üçüncü derece alanlarda sınırlı ve kurula tabi yapılaşmalara istisnai olarak izin verilebilmektedir.


2. Korunması Gereken Taşınmaz Kültür Varlığı Nedir?

2863 sayılı Kanunun 6. maddesine göre “korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları”, tarihî, mimari, estetik veya bilimsel değere sahip olup toplumun ortak mirasını yansıtan ve tescil edilen yapılardır. Bu varlıklar arasında camiler, hanlar, kiliseler, türbeler, tarihi evler ve daha birçok yapı yer alır. Koruma altına alınmalarındaki temel amaç, bu yapıların gelecek nesillere sağlıklı ve özgün bir şekilde aktarılmasını sağlamaktır.


3. Kanunda Korunması Gereken Taşınmaz Kültür Varlığı Olarak Belirtilen Unsurlar

Kanunun 6. maddesi uyarınca, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları aşağıdaki gruplar altında sayılmıştır:

a. 19. Yüzyıl Sonuna Kadar Yapılmış Taşınmazlar

Tarihî nitelik taşıyan ve bu tarihe kadar inşa edilmiş olan yapılar, korunması gereken kültür varlığı sayılır. Bu yapılarda estetik, mimari ve tarihsel öğeler önemlidir.

b. Sonraki Dönemlere Ait Önemli Yapılar

Her ne kadar 19. yüzyıl sonu esas alınsa da, daha sonraki dönemlerde yapılmış bazı yapılar da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından taşıdığı önem ve özellikler dikkate alınarak korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilebilir.

c. Sit Alanı İçindeki Yapılar

Sit alanları içinde yer alan taşınmazlar, bulundukları bölgenin tarihî ve kültürel dokusu ile bütünlük arz ettikleri için ayrıca koruma altına alınır.

d. Milli Mücadele ve Cumhuriyet Tarihi Açısından Önemli Yapılar

Milli tarihimizde önemli olaylara sahne olmuş binalar, Mustafa Kemal Atatürk’ün kullandığı evler ve bu evlerin bulunduğu alanlar da tescil edilmeksizin doğrudan korunması gerekli kültür varlığı sayılır.

e. Örnek Teşkil Eden Korunması Gerekli Yapılar

Yukarıdaki genel sınıflandırmanın yanı sıra, kanunda örnek olarak verilen bazı yapılar ve alanlar şunlardır:

  • Kaya mezarlıkları, yazıtlar, kabartmalar, mağaralar, höyükler, tümülüsler
  • Kaleler, surlar, tabyalar, tarihi askeri yapılar ve sabit silahlar
  • Kervansaraylar, hanlar, hamamlar, türbeler, medreseler, camiler, çeşmeler
  • Tarihi evler, köşkler, yalılar, saraylar
  • Tarihi köprüler, su kemerleri, sarnıçlar
  • Kiliseler, sinagoglar, bazilikalar, manastırlar
  • Külliyeler, freskler, mozaikler, peri bacaları

Bu örnekler, kültürel ve tarihi değer taşıyan taşınmazların ne kadar çeşitlilik gösterebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.


4. Taşınmaz Kültür Varlıklarının Tespiti ve Tescili

Bir yapının korunması gereken kültür varlığı sayılabilmesi için, Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda yapılan tespit ve koruma bölge kurullarının verdiği tescil kararı gerekir. Bu kararlar:

  • Maliklere 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre bildirilir.
  • Malik tespit edilemiyorsa, Resmî Gazete’de ilan edilir.
  • Tescil edilen yapılar tapu siciline şerh edilir.

Vakıflara ait veya onların denetiminde bulunan yapılar ile gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetindeki benzer yapıların tespiti ise Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılır.


5. 2863 Sayılı Kanun’un 65. Maddesi ve Suçun Tanımı

2863 sayılı Kanun’un 65. maddesi;

“Tescil edilen sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.”

Hükmünü ihtiva etmektedir. Bu düzenleme, yalnızca fiili inşaat faaliyetini gerçekleştiren yükleniciyi değil, yapı sahibini, belediye görevlisini ve diğer ilgili kişileri de sorumluluk altına sokabilmektedir. Suç, kamu düzenine karşı işlenmiş bir suç niteliğinde olup, şikâyete bağlı olmaksızın re’sen soruşturulmaktadır.


6. 2863 Sayılı Kanun’a Muhalefet Suçunda Mahkemece Değerlendirilmesi Gereken Hususlar

a) Sit Alanı Üzerindeki Yapının Tescil ve İlan Durumunun Delil Niteliği

Suçun oluşabilmesi için yapılaşmanın gerçekleştirildiği alanın, yürürlükteki mevzuat uyarınca resmi olarak tescillenmiş bir sit alanı olması gerekir. Mahkemelerce yapı ya da alanın gerçekten tescilli olup olmadığı ve bu tescilin hukuken geçerli biçimde ilan edilip edilmediği de titizlikle araştırılmalıdır. Tapuya şerh düşülmemişse, ilan yapılmamışsa ya da sanık, bölgedeki ilanlara erişememişse suçun manevi unsuru oluşmayabilir. Bu bağlamda savunmada:

  • Tapu kayıtları,
  • Belediye ve muhtarlık yazıları,
  • İlân tutanakları,
  • Bilirkişi raporları

gibi belgeler bilme kriteri açısından hayati önemdedir.

Her ne kadar korunması gereken kültür ve tabiat varlıkları kamu düzeninin bir parçası olarak kabul edilse de, bireylerin bu koruma yükümlülüğünden haberdar edilmesi de hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Bu nedenle, Yargıtay “bilme kriteri”ni yalnızca suçun manevi unsurunu değil, aynı zamanda hukuki güvenlik ilkesini de koruyan bir unsur olarak değerlendirmektedir.

Örneğin, tapu kayıtlarında sit şerhi bulunmayan, ilanın mahalde yapılmadığı, sanığın bölgeye yabancı olduğu durumlarda ceza sorumluluğuna gidilmemektedir. Bu yaklaşım, bireylerin hukuki durumlarını öngörebilmesini sağlayan ve ceza hukukunda “kanunilik” ve “kusur ilkesi” ile uyumlu bir uygulamadır.

b) Koruma Kurulu İzninin Bulunmaması

Suçun oluşması için yapılaşmanın mutlaka Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu izni olmaksızın yapılmış olması gerekir. Belediyeden alınmış ruhsat, yapı kayıt belgesi veya imar affı kapsamındaki belgeler, bu anlamda cezai sorumluluğu bertaraf etmez. Yetkili kuruldan alınacak koruma amaçlı imar planına uygun açık ve yazılı izin, yapılaşmanın yasal kabul edilmesi için zorunludur.

c. Kast Unsuru ve “Bilme Kriteri”

Sit alanına izinsiz yapı yapmak suçu, kastla işlenebilen bir suçtur. 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesi uyarınca failin cezai sorumluluğu doğabilmesi için, inşaî veya fiziki müdahaleyi kasten gerçekleştirmiş olması gerekir. Bu bağlamda, failin yapı yaptığı alanın tescilli bir sit alanı veya korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olduğunu bildiği veya bilebilecek durumda olduğu yönünde mahkemede bir kanaat oluşmalıdır.

Yargıtay kararlarında, özellikle Yargıtay 12. Ceza Dairesi, bu konuda “bilme kriteri” üzerinde yoğunlaşmaktadır. Daireye göre, failin taşınmazın koruma statüsünü bilmemesi tek başına cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz; önemli olan, failin bu statüyü bilebilecek durumda olup olmadığıdır.

Bu bağlamda aşağıdaki hususlar, failin sit statüsünü bilip bilmediğinin değerlendirilmesinde dikkate alınan kriterler arasında yer alır:

  • Sit alanı kararının mahalde ilan edilip edilmediği,
  • Sanığın ilan tarihi itibarıyla bölgede ikamet edip etmediği,
  • Tapu kaydında taşınmazın sit statüsüne dair bir şerh bulunup bulunmadığı,
  • Failin belediye, muhtarlık veya koruma kurulu gibi kurumlardan bilgi edinip edinmediği,
  • Failin eğitim durumu, mesleği ve bölgeyle olan ilişkisi.

Nitekim, Yargıtay uygulamasında, yalnızca talimatla çalışan bir işçinin veya basit bir tadilat yapan kiracının taşınmazın sit alanında yer aldığını araştırma yükümlülüğü bulunmadığı kabul edilmektedir. Ancak taşınmazın maliki, müteahhidi ya da yapının projelendirilmesinden veya uygulanmasından sorumlu kişi için bu yükümlülük çok daha ağırdır.


7. Kusur Sorumluluğu ve Failin İyi Niyeti

Uygulamada, bazı sanıklar yapı kayıt belgesi ya da belediyeden alınan ruhsat gibi belgeleri ileri sürerek yapılaşmanın yasal olduğunu düşündüklerini savunmaktadır. Ancak Yargıtay içtihatları bu savunmaları genellikle hukuki hata kapsamında değerlendirmemekte; zira 2863 sayılı Kanun açısından yetkili merci yalnızca Koruma Bölge Kurulu olup, diğer idari mercilerden alınan belgeler failin kastını ortadan kaldırmaz.

Bu nedenle, iyi niyetli olunduğu iddiası ya da bilgi eksikliği, suçun oluşumunu engelleyen bir unsur olarak kabul edilmemektedir. Failin, en azından yapının bulunduğu yerin özel bir koruma rejimine tabi olup olmadığını araştırma yükümlülüğü bulunduğu kabul edilmektedir. Özellikle malikin, tapu kayıtlarında yer alan şerhleri incelememesi, bölgedeki ilanlara dikkat etmemesi veya koruma kurullarına başvurmaması halinde, kusurlu olduğu varsayılmaktadır.


8. Sit Alanı Üzerinde Yapılaşmada Kusurun Ortadan Kalktığı ve Cezasızlıkla Sonuçlanan Haller

Yargı kararlarına göre aşağıdaki durumlarda failin kastı oluşmadığı kabul edilerek beraat kararı verilmektedir:

  • Müdahalenin ardından eski haline getirme işleminin yapılması (yıkım, kaldırma vb.)
  • Müdahalenin kuruldan izin alınarak yapılacağı düşünülerek başlanması ancak yapı eski olduğu için kendiliğinden yıkılması,
  • Tescilli alanda zorunlu, acil ve önleyici tadilat yapılması (örneğin su sızıntısı nedeniyle tesisat değişimi),
  • Yapının tescilli olduğu bilgisine ulaşma imkânının bulunmaması (şerh yok, ilan yapılmamış, işçi statüsündeki kişilerin durumu vb.).

9.  İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ve 2863 Sayılı Kanuna Muhalefet

Sit alanlarında yapılan izinsiz yapılaşmalar ve fiziki müdahaleler, çoğu zaman yalnızca 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında değil, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında da suç oluşturabilecek niteliktedir. Bu durumda ceza yargılamasında içtima hükümleri devreye girmektedir.

a. Fikri İçtima (TCK m. 44)

Fikri içtima, tek bir fiilin birden fazla suç tipine uyduğu hallerde gündeme gelir. Bu gibi durumlarda fail hakkında sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilir. Yargıtay kararlarına göre, sanığın tek bir eylemi hem 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesini hem de TCK 184. maddeyi (İmar Kirliliğine Neden Olma) ihlal ediyorsa, bu durumda TCK m. 44 gereğince fikri içtima uygulanır.

İmar kirliliğine neden olma suçu hakkında detaylı bilgi edinmek için tıklayınız

Örnek Karar:

“Sanığın eylemi hem TCK 184 İmar Kirliliğine Neden Olma suçunu hem de 2863 sayılı yasaya muhalefet suçunu oluşturuyorsa TCK 44 gereği fikri içtima uygulanarak en ağır cezayı gerektiren fiilden sorumlu tutulur ve 2863 sayılı yasa kapsamında ceza belirlenir.” (İzmir BAM, 6. CD., E. 2017/2931 K. 2019/403 T. 19.2.2019)

Bu çerçevede, sit alanında izinsiz yapı yapan bir kişi, bu eylem hem kültürel varlığı koruma kanununu hem de imar düzenine aykırılığı ihlal ettiği için, mahkemece daha ağır cezayı öngören 2863 sayılı Kanun’a göre cezalandırılacaktır.

a. Zincirleme Suç (TCK m. 43/1)

Zincirleme suç, failin aynı suç işleme kastıyla, aynı mağdura karşı, değişik zamanlarda birden fazla fiili işlemesi durumunda gündeme gelir. Bu özellikle, yapı tatil zaptı veya durdurma kararına rağmen inşaata devam edilmesi halinde uygulanmaktadır.

Yargıtay Kararı:

“Kaçak inşaat yapı tatil tutanağı ile durdurulduktan sonra inşaata devam edilirse TCK 43/1 uygulanır ve zincirleme suç sayılarak ceza artırılır.”(Yargıtay 12. Ceza Dairesi 18.12.2014)


10. Yapı Kayıt Belgesinin Sit Alanında Yapılan Yapıya Etkisi

3194 sayılı İmar Kanunu’na 2018 yılında eklenen geçici 16. madde uyarınca uygulamaya konulan yapı kayıt belgesi düzenlemesi, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olarak inşa edilmiş yapılar için sınırlı süreli bir “kamu düzeni affı” niteliği taşımaktadır. Ancak bu belge, belirli istisnalar dışında, yapıların hukuka uygunluğunu ve mülkiyet hakkını doğrudan tesis eden bir belge değildir. Özellikle, 2863 sayılı Kanun kapsamında koruma altına alınmış sit alanlarında yapılan kaçak yapılar açısından yapı kayıt belgesinin ceza hukuku bakımından geçerliliği tartışmalıdır.

Sit Alanlarında Yapı Kayıt Belgesi Verilmesi Mümkün Müdür?

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan yapı kayıt belgesi uygulama esaslarına ilişkin düzenlemelerde, kesin olarak belirtilmiştir ki birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarında yapı kayıt belgesi düzenlenemez. Ancak uygulamada bu tür alanlar için sehven belge düzenlendiği ve bazı yapı sahiplerinin bu belgeyi delil olarak ileri sürdüğü görülmektedir. Ne var ki belge verilmiş olsa dahi, alanın sit statüsü korunmakta, koruma kurullarından gerekli izin alınmadıkça yapı yasal hâle gelmemektedir.

Yargıtay güncel kararlarında, yapı kayıt belgesinin 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesi uyarınca verilen ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı açıkça belirtilmiştir. Örneğin Daire, 2020/5672 E., 2021/2487 K. sayılı kararında, sanığın yapı kayıt belgesi almasına rağmen, sit alanında izinsiz yapılaşma fiilinin suç teşkil ettiğine hükmetmiştir. Gerekçede şu ifadelere yer verilmiştir:

“Yapı kayıt belgesi, yalnızca imar hukukuna ilişkin müeyyidelerin uygulanmaması sonucunu doğurur. Bu belge, 2863 sayılı Kanun kapsamında kültürel ve doğal varlıkların korunmasına yönelik düzenlenen ceza hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez.”

Sonuç olarak yapı kayıt belgesi, imar barışı kapsamında idari yaptırımları sınırlamakta; ancak kültürel mirasın korunmasına ilişkin ceza normlarının tatbikini etkilememektedir.

Sanıkların savunmalarında sıkça yapı kayıt belgesine dayanarak “yapının yasal olduğunu düşündükleri” ileri sürülmektedir. Ancak Yargıtay, bu savunmayı da kabul etmemektedir. Çünkü failin iyi niyetli olup olmaması, yapılaşmanın gerçekleştiği alanın sit statüsünü ortadan kaldırmaz. Bu nedenle koruma kurulu izni alınmadan yapılan inşaatın, ceza hukukunda kusuru ortadan kaldıran hukuki hata kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmektedir.


SONUÇ

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Türkiye’nin tarihî ve doğal mirasını korumak amacıyla cezai yaptırımlarla desteklenen özel bir hukuk rejimi öngörmektedir. Sit alanlarında izinsiz yapılaşma fiilleri yalnızca idari bir ihlal değil, aynı zamanda kamu düzenine karşı işlenmiş bir suç niteliğindedir.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, bu suçun oluşabilmesi için failin kastının varlığını aramakta; özellikle “bilme kriteri” adı verilen ölçütle failin koruma statüsünü bilip bilmediğini veya bilebilecek durumda olup olmadığını değerlendirmektedir. Bu kapsamda, yapı kayıt belgesi, belediye izni ya da iyi niyet iddiaları çoğu zaman cezai sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır.

Uygulamada, yapılaşmanın niteliği (esaslı mı, basit mi?), yapının tescil durumu, sit alanı ilanının ilan edilip edilmediği ve müdahalenin ardından eski hale getirme gibi unsurlar yargılamanın seyrini ciddi şekilde etkilemektedir. Ayrıca bir fiilin hem 2863 sayılı Kanun’a hem de TCK 184’e aykırılık teşkil etmesi halinde TCK m. 44 gereği fikri içtima kuralları uygulanmakta, zincirleme suç halinde ise ceza artırımına gidilmektedir.

Tüm bu sebeplerle, sit alanında yapılacak her türlü inşai faaliyet öncesinde mutlaka ilgili koruma kurulundan izin alınması zorunludur. Aksi takdirde, yalnızca yıkım gibi idari sonuçlarla değil, ciddi cezai yaptırımlarla da karşılaşılması kaçınılmazdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir